27 Mayıs askeri müdahalesinin 64. yıl dönümü vesilesiyle Sedat Ergin, Hürriyet Gazetesi’nde yeni bir yazı dizisine başladı. Yazı dizisini, son yıllarda kimi çevrelerce “darbe karşıtlığının sembolü” olarak sunulmaya çalışılan Ali Fuat Başgil üzerine kurgulayan Ergin’in “gerçek bir 27 Mayıs mağduru” dediği Prof. Başgil’e daha sonra döneceğiz. Önce Prof. Başgil’den “günün anlam ve önemine binaen” bir alıntı yapalım.
Adnan Menderes “darbe karşıtı bir demokrat” mıydı? Yanıtını Ali Fuat Başgil’in hatıratında arıyoruz:
MENDERES: “İKTİDAR DA İHTİLAL YAPABİLİR HEM DE ÂLÂSINI…”
Nisan 1960’da “demokrat” iktidar, CHP’nin siyasi faaliyetlerinin hukuka uygun olmadığını gerekçe göstererek “Tahkikat Komisyonu” kurar. CHP’nin yayın organı Ulus Gazetesi yasaklanır. CHP mallarına el koyan DP iktidarının asıl niyeti CHP’yi kapatmaktır. Gösteri ve yürüyüşler yasaklanır. Neredeyse bütün siyasi faaliyetler 3 ay süreyle askıya alınır… Aynı ay içinde “Tahkikat Komisyonu” aleyhine yapılan gösterilerde Turan Emeksiz polis kurşunuyla katledilir.
İsmet İnönü’nün ünlü “Şartlar tamam olduğu zaman milletler için ihtilal meşru bir haktır. Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam” sözlerini sarf ettiği günler…
Ülkede “ihtilal” söylentileri yayılır… Fakat “İhtilal” söylemi bugün zannedildiği gibi yalnızca muhalefetin değil “demokrat” Adnan Menderes’in de dilindedir…
Ali Fuat Başgil, 27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri kitabında Adnan Menderes’in ihtilal söylentileri üzerine söylediği şu sözleri aktarır: “Güya onlar (muhalefettekiler) bir ihtilal yapmaya hazırlanıyorlarmış. Gülerim ben buna! Bilsinler ki ihtilal yapabilenler sadece muhalefettekiler değildir. İktidardakiler de yapabilir hem de en âlâsını!”
Adnan Menderes, tüm antidemokratik uygulamalarına bir de muhalefete yönelik “darbe” tehdidini ekler. Nasıl mı olur? Dönemin Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun’un, “Başbakan Menderes’in sözünden çıkmaması” ile ünlü olduğu bilgisini yazmakla yetinelim…
Ali Fuat Başgil, Menderes’in “ihtiyatsız” şekilde “ihtilal” söylemini kullandığını yazar…
İhtiyat, dilimizde yaygın olarak “tedbir”, ”tedbirli olmak” anlamlarında kullanılır. Başgil’e göre, “şurada burada yaptığı konuşmalarında” Menderes, “En âlâsından ihtilal” yapabileceğini “tedbirsiz” biçimde dillendirmişti…
Prof. Başgil böylece, Adnan Menderes’in “darbeye karşı bir demokrat” olmadığını tarihe not olarak düşüyordu.
PROF. BAŞGİL 27 MAYIS’A KARŞI MIYDI?
Dönelim Ali Fuat Başgil’e…
Kendisini “milliyetçi, maneviyatçı, hürriyetçi ve terakkici muhafazakâr” olarak tanımlayan Ali Fuat Başgil, son yıllarda kimi çevrelerce “darbe karşıtlığının sembolü” olarak sunulmak isteniyor. Peki 1961 seçimlerinden sonra açıkladığı Cumhurbaşkanlığı adaylığını, Milli Birlik Komitesi üyelerinin baskısıyla geri çekmek zorunda kalan Başgil 27 Mayıs hakkında ne düşünüyordu?
Mülkiye Dergisi’nde Ali Haydar Soysüren imzasıyla yayımlanan 27 Mayıs Darbesi ve Ali Fuat Başgil başlıklı makale bu soruya yanıt arıyor. Soysüren, Prof. Başgil’in 23 Haziran 1960 günü Yeni Sabah Gazetesi’nde yayımlanan makalesinden şunları aktarıyor:
“Demokrasi hukukunda, vatandaşların zulme, yani haksız ve kanunsuz idareye karşı direnme ve başkaldırma hakkı vardır. Bu, vatandaş için nefsin en son müdafaası, çaresi olarak en tabii bir haktır. Vatandaş nefsini ve varını başkalarının tecavüzüne karşı müfadafaa için hükümet kuvvetlerine sığınır. Fakat tecavüz, himaye ile mükellef olan hükümet kuvvetlerinden gelirse, bu takdirde vatandaş şahsen nefsini müdafaaya hak kazanır ki, buna, Fransızların 1789 ‘İnsan ve vatandaş hakları Beyannamesi’ diliyle ‘zulme karşı direnme hakkı’ denir.”
1961 Anayasasında, “Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs 1960 Devrimi’ni yapan Türk Milleti” ifadeleriyle “direnme hakkı” tanımlanmıştı. Yani Prof. Başgil, 61 Anayasası’nın kabulünden bir yıl önce, ‘ulusun zulme karşı direnme hakkı’nı meşru bir hak olarak gördüğünü yazıyor.
“MİLLİ TARİHİN EN BÜYÜK ŞANSI VE ŞEREFİ…”
Başgil’in 4 Ağustos 1960 tarihli yazısında ise şu ifadeler bulunuyor:
“Bugüne kadar, okuyucularımdan yüzlerce mektup aldım. Memleketin hemen her tarafından gelen bu mektuplarda, Mili Birlik Hükümeti’ne karşı tam bir gönül ve güven birliği müşahede ettim. Tereddütsüz diyebilirim ki, bugün, topyekün Türk milleti, Silahlı Kuvvetler iktidarımızın, siyasi teşekkül ve cereyanlar üstü bir hükümet olduğuna samimiyetle inanmakta, hudutlarını emanet ettiği bu temiz kuvvete, siyasi kaderini de emanet etmiş bulunmaktadır. Bu itibarla, Milli Birlik Hükümeti, milli tarihin en büyük şansına ve şerefine mazhar olmuş, memleket mukadderatını en hayırlı bir istikamete yöneltecek bir kuvvet olmak bahtiyarlığına ermiştir.”
Başgil’in “ulusun zulme karşı direnme hakkı” ile birlikte 27 Mayıs müdahalesini de gayet “meşru” gördüğü ve desteklediği yukarıdaki satırlardan anlaşılmaktadır.
Sedat Ergin’in yazı dizisini Hürriyet “Siyasi tarihin değiştiği o an” başlığıyla manşetine taşıdı… Ali Fuat Başgil’in kendi anlatımlarına bakılırsa siyasi tarihin değiştiği o “an” olsa olsa “milli tarihin en büyük şansı ve şerefi” olarak gördüğü Milli Birlik Komitesi’nin iktidara geldiği “an” olabilir görünmektedir.
Peki bir zamanlar “Türk basınının amiral gemisi” kabul edilen Hürriyet Gazetesi ve Sedat Ergin “gerçek bir 27 Mayıs destekçisi” olan Ali Fuat Başgil’den “gerçek bir 27 Mayıs mağduru” nasıl ve neden çıkarmıştır? Takdiri okura ve tarihe aittir…
PROF. BAŞGİL’E DAİR SON BİR NOT
Özyeğin Üniversitesi Öğretim Üyesi Behlül Özkan geçen haftalarda Mehmet Şevket Eygi’ye ait Yeni İstiklal Gazetesi’nde, “Fesli Kadir” olarak bilinen Kadir Mısıroğlu’nun evliliği vesilesiyle yayımlanan tebrik ilanını paylaştı. İlandan öğrendiğimize göre Mısıroğlu’nun nikah şahitleri Ali Fuat Başgil ile 27 Mayıs sonrasında emekli edilen Tuğgeneral Nazmi Ergüneş’ti.
İlanın yayımlandığı gazetenin sahibi Mehmet Şevket Eygi ile Ali Fuat Başgil’in ortak yönleri Kadir Mısıroğlu’nun ortak dostu olmalarından çok daha ötededir…
Behlül Özkan’ın araştırmalarına göre, 27 Mayıs döneminde Türkiye’de görev yapan Avusturya Büyükelçisi Karl Hartl’ın, Avusturya Dışişleri Bakanlığı’na yazdığı 25 Şubat 1960 tarihli raporda ABD’nin Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdünnâsır’a karşı “Müslüman Kardeşleri” desteklediğine ve bu bağlamda Ürdün Kralı’nın da desteğiyle 1960 yılında Kudüs’te bir İslam Kongresi’nin tertiplendiğine işaret edilir.
Karl Hartl’ın raporuna göre, kongreye Türkiye temsilcileri olarak katılan akademisyenler Ali Fuat Başgil ve Fuat Sezgin’e davet Said Ramazan’dan geldi. Müslüman Kardeşlerin kurucusu Hasan el Benna’nın damadı olan Said Ramazan, aynı zamanda Müslüman Kardeşler’in tüm dış bağlantılarını da yöneten isimdi…
Said Ramazan 1953’te ABD Princeton Üniversitesinde düzenlenen bir akademik konferansa, ABD’nin Mısır Büyükelçiliği’nin, Washington’a özellikle Said Ramazan’ı önermesi üzerine davet edildi. Said Ramazan, konferans sonrasında ABD Başkanı Eisenhower’ın Beyaz Saray’da ağırladığı heyet içinde yer aldı.
Alman istihbarat örgütü BND Said Ramazan’ın Amerikalılarla çalıştığını, Suudiler tarafından finanse edildiğini düşünüyordu. Bir diğer iddia ise Ramazan ve ABD arasındaki ilişkiyi 1959-1971 yılları arasında CIA’nin Türkiye İstasyon Şefi olan Ruzi Nazar’ın sağladığı yönündeydi. (Yeni Şafak gazetesi de bugün 27 Mayıs darbesini konu ettiği haberinde Ruzi Nazar’ın rolüne değiniyordu. Yeni Şafak, ABD istihbarat birimleri tarafından Türkiye’de oluşturulan “paralel örgütlenmelere” işaret etti.)
Ramazan’ın faaliyetlerini yakından izleyen İsviçre kurumları da Ramazan’ın İngiliz ve Amerikan istihbaratıyla yakın ilişkiler kurduğunu, tam bir “antikomünist” olduğunu belirtiyorlardı.
Türkiye’de görev yapan Avusturya Büyükelçisi Karl Hartl’ın raporunda geçen İslam Kongresi’nin Türkiye katılımcılarının Said Ramazan tarafından belirlendiği bilgisi bu açıdan önemliydi. Said Ramazan’ın Türkiye bağlantıları aynı zamanda Yeni Şafak’ın da işaret ettiği ‘paralel örgütlenmeler’in ifşası anlamına gelecekti: Ocak 1960’da düzenlenen Kongre’ye Ali Fuat Başgil ve Fuat Sezgin, iki yıl sonra düzenlenen Kongre’ye ise Mehmet Şevket Eygi Türkiye’yi temsilen katılacaktı…
Son tarih dersini Mustafa Kemal Atatürk’e bırakalım:
“Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir! Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.”
Evet, Sedat Ergin’in “Siyasi tarihin değiştiği o an” başlıklı yazı dizisi “tarihi değiştirme” çabasında tüm bu bilgiler ışığında nerelere varacak merak konusu… Biz ise şimdilik bu bilgileri aktarmakla yetinelim.
Sinan Acıoğlu